Baba Kucağı
Her doğum, anne ve babaya da yeniden dünyaya gelme imkânı sunan bir maceradır. Yeni doğan bebekle birlikte keyifli, heyecanlı ve sürprizlerle dolu bir macera başlar. Hele bir de bu ilk bebekse, hayat boyu öğrenilen her şeyin yeniden tartıldığı, değerlendirilip güncellendiği, bilinenlerin bazen hiçbir işe yaramadığı ve hatta unutulmasının daha hayırlı olduğu yeni bir hayata geçiştir bu. Ne kadar hazırlık yapılırsa yapılsın insan bu yeni hayatı yaşamadan tam olarak kavrayamıyor.
Yaklaşık dokuz ay süren bir olgunlaşma dönemi sonunda yepyeni bir uzva sahip olduğunuzu hayal edin. Nasıl bakacağınızı, nasıl kullanacağınızı tam olarak bilmediğiniz, verdiği sinyalleri tam olarak algılayamadığınız, sürekli aklınızda ve sizinle olan bir uzuv. Kaşıntısı kaşıntı gibi değil, ağrısı ağrıya benzemiyor, sizde sürekli garip hisler yaratıyor, duygularınızla çeşit çeşit oyunlar oynuyor. Takılıp çıkarılabilen bir uzuv, ancak sık sık çıkartıp bir kenara koymayı aklınızdan geçirseniz bile ondan uzak kalma fikri size dayanılmaz geliyor.
Böyle bir şeye sahip olduğunuzu, doğumdan bir süre sonra hissetmeye başlıyorsunuz, birkaç ay sürüyor. Sonra yavaş yavaş sizin uzvunuz olduğu hissine kapıldığınız şeyin aslında sizden ve eşinizden birer parça olarak dünyaya gelip tamamen kendi aklına, karakterine ve kaderine sahip başka bir birey olduğunu idrak ediyorsunuz. Ufkunuz açılıyor, dünyanız genişliyor kendinizi yepyeni bir evrende buluyorsunuz.
Baba Kucağı'nda, yaşadıklarım, duygularım, bildiklerim, unuttuklarım ve öğrendiklerim var. Yaşadıklarımı tüm açıklığıyla kendi akıl, mantık ve görgü süzgecimden geçirerek sizlere aktarmaya çalıştım...