Ülkeleri yönetenler robot olsaydı, nasıl olurdu?
Sonunda okullar açıldı, yeni eğitim yılı başladı. Okullar, eğitim materyali, müfredat, eğitmenler ile ilgili herkesin bir fikri var, ortak olarak da sık sık kullandığımız bir kalıp; Eğitim şart!
Eğitim şart da eğitimi kim verecek, kim alacak? Eğitmeni kim eğitecek? Verilen bilgi yanlış mı, doğru mu? Kime göre, neye göre? Bir nefeste sordum bu soruları. Bilgi de mutlak bir şey değil, zamana, bilgiyi verenin ve alanın yorumuna göre herkese farklı bir şey düşündürebiliyor.
İnsan hayatında, görüyoruz ki insanın genetik koduna işlenmemiş her şey kişiden kişiye değişebiliyor. Genetik kodumuzdakiler de aslında maymunlarınki kadar kısıtlı. Tek farkımız büyük ve karmaşık beyin yapımız ve hayal gücümüz. Pozitif bilimin açıklayamadığı şeyleri ruh, akıl, şuur veya özgür irade gibi kavramlarla açıklamaya çalışıyoruz. Etrafımızdaki her şeyin düşüncelerimiz üzerinde etkisi var ve eğitim dediğimiz şey düşüncelerimizin çeşitli yöntemler ile şekillendirilmesinden başka bir şey değil. Hayatımızın her anında etrafımızla etkileşim içerisindeyiz. Almayı seçtiğimiz her bir bilgi eğitimimizin bir parçası oluyor ve her an değişebiliyor.
Peki, insanın genetik koduna müdahale edebilseydik ve değiştirilemeyecek bilgiler ve kurallar yerleştirebilseydik, kodun içine ne yazardık?
Gençliğim Isaac Asimov’un romanlarını okuyarak geçti. Kiminiz bilir, kiminiz belki ismini bile duymamıştır. 1992 yılında ölmeden önce 500’ den fazla popüler bilim kitabı ve bilim – kurgu romanı yazdı, hikayeleri ve şiir kitapları var. Aslında 1920 yılında Rusya’da doğmuş, üç yaşındayken ailesi ile birlikte Amerika’ya göç etmiş, Columbia Üniversitesi biyokimya bölümünden mezun olduktan sonra Boston Üniversitesi’ ne devam etmiş ve profesör olmuş bir bilim adamı.
İlk okuduğum kitabı 1987 yılında basılmış olan “Hedef Beyin” isimli bir bilim kurgu romanıydı. Bilim adamlarının, özel bir denizaltı ile birlikte, kılcal damarlarda dahi dolaşabilecek kadar küçültülmesi ve komadaki başka bir bilim adamının beynine gönderilmesinin hikayesi... Yazardan ve kitaptan o kadar etkilendim ki, ondan sonra ulaşabildiğim her kitabını her hikayesini okumaya başladım. İlk defa onun kullandığı robotik (robotics), pozitronik (positronic) ve psikotarih (psychohistory) gibi kelimeler Oxford İngilizce sözlüğünde yer bulmuş, yazdığı “Robot Yasaları” bilim – kurgu dünyasına kattığı en önemli kavram olmuştur.
Isaac Asimov’un romanlarında, robotların hizmet ettiği dünyalarda yaşayan insanların karşılaştığı olağan dışı robot hikayeleri ağırlıktadır. İnsanların robotlarla güven içerisinde birlikte yaşamalarını sağlayabilmek içinse yapım aşamasında bu robotların beyinlerine “Robot Yasaları”, değiştirilemez ve silinemez bir şekilde kazınır. Dış görünüşleriyle insanlardan farksız olan bu robotlar olayların akışında, zaman zaman gezegenlerin yöneticileri konumuna dahi gelmektedirler. Bu robotların insana hizmet etmek için çabalarken, dışına çıkamadıkları 4 basit kanun şöyle çalışmaktadır.
0) Bir robot, insanlığa zarar veremez ve hareketsiz kalıp insanlığın zarar görmesine neden olamaz. 1) Bir robot, bir insana zarar veremez veya hareketsiz kalarak zarar görmesine neden olamaz. Ancak bu kural sıfır ile çelişemez. Yani robot insanlığa zarar verebilecek bir insanı engelleyebilir. 2) Bir robot, bir insanın verdiği emirleri yerine getirir. Ancak bu emirler kural sıfır ve birle çelişemez. Diğer bir deyişle, insanların emrinde çalışır ancak yetkili biri emretse bile insana ve insanlığa zarar veremez.
3) Bir robot, kendi varlığını korumalıdır. Ancak bu ilk üç kuralın zorunluluk oluşturduğu durumlarda geçerli değildir. Yani, bir insanı veya insanlığı kurtarmak için kendisini feda edebilir.
Biz de toplumları, ülkeleri yönetecek yöneticilerimizin beyinlerine bu kanunları kazıyabilsek, sonuçta insana ve insanlığa hizmet etmek için göreve geldiklerini hiç unutmasalar güzel olmaz mıydı?
Aslında öğrenmemiz ve çocuklarımıza öğretmemiz gererken bir tek şey var; Yaşam değerlidir.
コメント