top of page

Yeni Yaş, Yeni Yıl, Yeni Biz


İnsan yeni yıla girerken, yeni umutlarla geleceğe pozitif bakmak ister. Bu umutları bulunduğunuz coğrafyanın şartlarına göre biraz da gerçekçi olarak düşünür gelecek kaygılarından arınmak istersiniz. Ancak İbn-i Haldun’un dediği gibi “coğrafya kaderinizdir”. Bulunduğunuz ülkenin iklim şartları, sosyoekonomik koşulları hayatınızı derinden etkiler.


Bizim içinde bulunduğumuz coğrafya maalesef çoğunlukla kaygılarımızı tetikleyen bir yapıya sahip. Hele bir de küçük bir çocuğunuz varsa gelecek için kaygılarınız kat kat artıyor. Böyle olunca ne kadar istemeseniz de büyümekte olan çocuğunuza müdahale etmeden duramıyor, onu kendi kaygılarınızla şekillendirdiğiniz bir geleceğe hazırlamaya çalışıyorsunuz. Oysa ki ben daha eşim hamileyken, çocuğumda kendimin daha iyi bir kopyasını ya da bir üst versiyonunu değil, tamamen kendi özgün yapısıyla ve özgür iradesiyle yetişen bir bireyi görmek istediğime karar vermiştim.

Oğlum büyüdükçe bu isteğim benim açımdan onunla iletişimimde daha da zorlayıcı olmaya başladı. Bir yandan oğlumun karakter ve kişilik yapısına etki etmemeye diğer yandan tepkilerimi kendi yetiştiriliş tarzımın etkisinde kalmadan vermeye çalışıyorum. Zaman zaman bu konuda hissettiğim gerginliği doğal olarak o da hissediyor ve tepkisini huysuzluk olarak gösteriyor. Dışarıdan çocuğun bu davranışları ne kadar şımarıklık, terbiyesizlik olarak algılansa da ben biliyorum ki bu davranışların sebebi duygularına tam olarak hükmedemeyen ebeveynlere, henüz kendi duygularıyla nasıl baş edeceğini bilemeyen çocuğun cevabı.

Oğlumuz Efe artık üç yaşını doldurdu. Üç aydır ana okuluna gidiyor, evden ve bizden ayrı zaman geçiriyor. Sosyal hayatı kendisine göre daha da hareketlendi. Artık bireyselliği daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Kendi fikirleri ve istekleri gittikçe şekilleniyor ve karakter özellikleri belirginleşmeye başlıyor. Her yeni yıl dönemi bizim için ayrıca Efe’nin de sıçrama dönemi. Yeni yıl öncesi Efe de yeni bir yaşa giriş yapıyor, davranışlarında anlamlı değişiklikler yaşanıyor ve oğlumuz büyüyor. Aralık ayının başında oğlumuz Efe’nin doğumgününü kutluyor ve ondan sonra gözümüzü yeni yıl heyecanına çeviriyoruz.

Bu yıl doğumgünü hazırlıklarımız sırasında Efe’de geçen yıl olduğu gibi yine burun tıkanıklığı, hafif öksürük gibi yüzeysel hastalık belirtileri vardı. Zaten Efe alerjik bir bünyeye sahip olduğu için özellikle İstanbul’un kirli atmosferinde sürekli bir kontrol içerisindeyiz. Eskiden de bu kadar var mıydı hatırlamıyorum; okul öncesi çocukların yarısından fazlası alerji ve onunla birlikte gelen burun tıkanıklığı, öksürük gibi rahatsızlıklarla boğuşuyor. Ana okullarının çoğu derslerini sürekli olarak sınıf mevcudunun yarısı ile yapıyor. Çocuklarda hastalığın biri biterken diğeri başlıyor. Ve veliler birbirlerine doğal takviye, ilaç ve doktor tavsiye edip duruyor.

Sonuç olarak hafif bir keyifsizlikle başladığımız doğumgünü kutlamasına bir de bu yıl ilk defa karşılaştığımız ‘doğumgünü huysuzluğu’ diye bir şey de eklendi. Efe gün boyunca tamamen anti-sosyal bir vaziyette annesine ve bana yapışık dolaştı ve kendi doğumgünü partisinden ayrılıp eve ilk gitmek isteyen o oldu. Başta çok anlam veremesem de sonradan araştırınca bunun beş yaşın altındaki çocuklarda normal olduğunu öğrendim. Bazen en eğlenceli aktivitelerde bile günlük rutinin değişmesi ve duygusal uyaranların artışı sebebiyle çocuklarda bu tip huysuzluklar görülebiliyormuş.

Şartlar ne olursa olsun çocuğumuzla birlikte biz de öğrenmeye ve büyümeye devam ediyoruz. İlla doğrusunu yapmak için uğraşsak da yanlışlar yapabiliyor akışta kalmayı beceremeyip egolarımıza yeniliyoruz. Ben ben böyle durumlarda çözümü, hayat akışını bir süreliğine Efe’nin kontrolüne bırakıp onun hayatını yaşamakta buldum. Zaten birlikte geçirdiğimiz en keyifli anlar da onun hayal ettiği oyun kurgularını oynarken ya da onun ritmine uygun hareket ederken yaşanıyor.

Comments


bottom of page