top of page

Çünkü Artık Büyüdün


Bebeklikten itibaren çocuklarımıza vermeye başladığımız eğitimler silsilesi belli bir yaş dönemine gelindiğinde bezi bırakma ve tuvalet eğitimiyle devam ediyor. Gündemimiz çocuğumuza herhangi bir eğitim vermek olunca yine benim kafamı kurcalayan konular ön plana çıkmaya başladı. Doğru tuvalet eğitimi araştırması yaparken kendimi aslında herhangi bir şeyin doğrusunu bizim ne kadar bildiğimiz ve ne kadarını çocuklarımıza geçirmemiz gerektiğini sorgularken buldum. Konuya tuvaletten girdim gibi oldu ama mevzu daha derin.


Oğlumuz Efe için haziran, temmuz programının en önemli maddesi daha yılbaşından belli olmuştu; İki buçuk – üç yaş arası tuvalet eğitiminin Bodrum’daki evimizde başlaması. Çünkü Bodrum’da hava sıcak, çıplak dolaşmak ve sık sık yıkanmak daha kolay ayrıca bahçe olduğu için ev içinde kaza olma ihtimali biraz daha düşük. Bir de zaten plaja gittiğimiz için Efe günün yarısında altında bez olmadan dolaşıyor.

Tesis hazır, yeni lazımlık alındı ki o da yeni jenerasyon. Pilli, arkasında sifonu var, ses çıkartıyor, çiş yapınca konuşuyor. Bir süre önce de gece yatarken bezi bırakan çocuklarla ilgili hikâye kitapları okunmaya başlandı. Efe de artık bezi çıkartmak için çok hevesli. Dolayısıyla gün içerisinde çalışmalara başladık. Önce lazımlığa giyinik oturmak istedi, altı çıplak oturmaya alışması iki gün aldı. Sonra otururken oraya çiş yapmak istemedi, orada çişini yapmaya başlaması da üç gün sürdü. Bu arada sadece iki defa koltuk, halı kazası yaşandı çünkü altı açıkken çişini tutabildiği kadar tutuyordu. En sonunda lazımlıkta çiş yapmaya başladı ancak şimdilik hedefi tutturamayıp çoğunu dışarıya yapıyor. Yine de gelişmeden memnunuz. İnşallah ağustos ayı sonuna kadar tuvalet işi biraz oturmuş olacak. Zaten eylülde ana okuluna başlıyor ve okula altı bezli olarak göndermeyi çok tercih etmiyoruz.

Bizim eğitim çalışmalarımız devam ederken bir yandan hayatımıza giren ‘neden’ sorusu, çocuğumuzun gelişimine dahil olma şeklimizi bana tekrar sorgulatmaya başladı.

Neden sorusu değil de aslında soru şeklinde uzatılarak söylenen ‘çünkü’ kelimesi. Efe son zamanlarda her söylediğimize “çünküüü” diye cevap vererek söylediğimiz şeyin sebebini öğrenmek istiyor. En basit bir cümleden sonra bile sonsuz sorulara cevap vermek bir yerden sonra imkânsız hale geliyor. Her söylenene açıklama istiyor, istediğinden vaz geçmiyor ve bir yerden sonra ‘çünkü ben öyle söylüyorum’ cevabından başka verecek cevap kalmıyor. Üzerinde düşününce bazen ondan istediğimiz şeyin neden gerekli olduğunu ben de anlamakta güçlük çekiyorum. Sadece bizden önceki nesiller öyle yapmış diye bazı şeyleri devam ettiriyoruz. Bizim içine sıkıştığımız kalıpları çocuklarımızı için de hazırlıyoruz.

Bu noktada merak etmekten kendimi alamıyorum. Kendi irademizle yaptığımız seçimler hayatımızın ne kadarlık bir bölümünü etkiliyor. Ya da kararlarımızın ne kadarını kendi irademizle alıyoruz. Kararlarımız evrim, deneyimler, toplumsal kalıplar, duyular ve algılanan sonuçlardan etkileniyor. Tüm bu harici etkenler ne yapacağımıza karar veriş şeklimizde çok temel bir rol alıyorlar. Elbette deneyimlerimiz var, elbette öğreniyor ve davranışımızı değiştirebiliyoruz. Ancak bunları direkt olarak çocuklarımıza geçirmek ne derece doğru ondan çok emin değilim.

Dünya üzerindeki yaşamın bir kısır döngüden çıkıp sürekli iyi yönde gelişebilmesini sağlamak belki de çocuklarımızın büyüdüklerinde özgür iradeleri ile alacakları karar sayısını arttırmaktan geçiyor. Her zaman bebeklerin bu dünyaya gelirken kendi bilgeliklerini de getirdikleri düşüncesini savunuyorum. Günlük yaşamımızda bizleri korkutan, endişelendiren, tekâmül etmemizi engelleyen, kısırlaştıran bilgilerden, öğrenilmiş çaresizliklerimizden çocuklarımızı koruyabilirsek ileriye çok daha fazla umutla bakabiliriz. Bunun için ilk koşul açık fikirli olmak ve farklılıkları kabul etmeye hazır olmak.


Gelişim aşamalarına uygun bir denge içinde, çocuklara çeşitli görevlerle, kendi yaşamlarından kendilerinin sorumlu olmasını öğretmek, anne ve babanın yapabileceği en sağlıklı ve önemli görevlerden biridir. Ancak çok da fazla korumacı olmamak lazım. Her yerde kullanmaya başladığımız “fikri hür, vicdanı hür yeni nesiller yetiştirmek” onlara kendi yollarını çizebilmek için alan bırakmaktan geçiyor.

Comments


bottom of page